ÖZEL

YAZAR SEVGİ İPEK İLE TEKNOLOJİ VE YAPAY ZEKA ÜZERİNE

Girişimci ve yazar Sevgi İpek ile sizin için konuştuk. Bilim kurgunun sevilen yazarı Sevgi İpek, Botoks Etkisi adlı kitabının hazırlıklarını sürdürürken Bizdenbil Gazetesinin yeni sayısına konuk oldu ve Gazeteci Yazar Cihat Dündar’ın sorularını yanıtladı. Teknolojinin hayatımızdaki yerini daha iyi anlayabileceğiniz keyifli sohbetimiz sizlerle.

Her gün biraz daha gelişen teknoloji dünyasında sizce ilerlemeyi sürdüren etken nedir?

Artık tüm Dünya’nın Endüstri 5.0 dönüşümünü konuştuğu bir çağda teknolojinin değişim ivmesi gerçekten baş döndürücü. Böyle bir hıza ayak uydurmak için sadece teknolojik ekipman, liyakat sahibi çalışanlar ve ARGE faaliyetlerine ihtiyaç olduğunun düşünülmesi bence sığ bir düşünce tarzı. Fark yaratan teknolojik hamlelerin ham maddesi ne diye soracak olursanız; bu işin özü Hayal Gücü’dür derim. 

Günümüzde toplum teknolojinin gelişimini nasıl karşılıyor? 

Ülkesi için özgür hayal gücü tarlaları kurmayı misyon edinmiş biri olduğumdan bilim kurgu ve fantastik kitaplar yazmaktayım. Bilim kurgu ve fantastik konularını ayrı ayrı değerlendirecek olursam; işin fantastik yani hayal kısmını çok önemsiyorum. Ne yazık ki doğduğumuz toplumun baskıcı tavırları, örf adetleri hayallerde bile peşimizi bırakmamakta. Hayallerimiz bile demir parmaklıklar ardında. Bundan yüzlerce yıl önce yaşamış, hayal dünyası kalıplı bir insana görüntülü konuşulacağını, elektriği veya interneti söyleseydiniz nasıl bir tepki alırdınız hiç düşündünüz mü? Peki ya daha Dünya düz mü değil mi diye tartışılırken biri çıkıp da Ay’a yolculuktan bahsetseydi? Julse Verne Ay’a Seyahat kitabını 1865 yılında yazdı ama Ay’a ilk yolculuk 1969 yılında yapıldı. Arada bir asır var. Şunu unutmayalım ki her teknolojik hamlenin kaynağı; bir zamanlar kurulmuş hayallerdir. Hepimiz toplumun şekillendirdiği bireyleriz. Doğan Cüceloğlu hocamız bu durumu kültür robotlarıyız şeklinde değerlendirmişti. Sevgi Hanım, ben kesinlikle yönlendirilmiş bir bilinç taşımıyorum, özgürce, salt hayal kurabiliyorum diyorsanız gelin sizinle bir test yapalım.

Başlıyoruz.

1- 1’den 9’a kadar aklınızdan bir sayı tutun ve onu 9 ile çarpın.

2- Çıkan sonucun rakamlarını toplayın.

3- Çıkan rakamın baş harfi ile bir ülke seçin.

4- Seçmiş olduğunuz ülkenin sondan üçüncü harfi ile Türkiye’den bir şehir seçin.

Seçtiniz mi? Durun tahmin edeyim. Rakam 9, ülke Danimarka, şehir Rize’mi? Nasıl mı bildim? Dediğim gibi kendi seçimlerimizi yaptığımızı zannediyoruz. Ama hepimiz toplumun yönlendirdiği, şekil verdiği kültür robotlarıyız. 1’den 9’a kadar hangi sayıyı tutarsanız tutun 9 ile çarpıp, rakamlarını topladığınızda sonuç değişmez her zaman 9 olur. D ile başlayan zaten çok nadir ülke vardır ve çoğunluk Danimarka’yı seçer. Sondan üçüncü harf olan R ile başlayan Türkiye’de sadece bir şehir vardır o da Rize’dir. Aslında her şey kalıp ama siz özgür iradenizle seçim yaptığınızı zannedersiniz. Peki bizim amacımız ne? Sınırların farkında olduğumuz daha sorgulayıcı ve verimli bir bakış açısı edinebilmek. Bu yüzden kitaplarımın diğer bir ana kolu da bilim kurgu temasıdır.

Türkiye’nin gelişen teknoloji dünyasındaki rolü nedir sizce? 

Asıl hedefim olan konuya gelecek olursam, basın ve yayın organlarının, bir halkı iyi veya kötü yönde etkilemenin en önemli yollarından biri olduğunu düşünmekteyim. Yani bir halk sürekli neyi izler neyi okursa ona dönüşür. Bu konuyu daha açık bir örnek ile açıklamak istiyorum. Uzun zamandır son dönemlerde çıkan Güney Kore dizilerine merak sardım. -The Holo Love ( Konusu birebir insana benzeyen bir hologram asistan ) -Melting Me Softly ( Konusu yıllar sonra uyandırılmak için dondurulan insanlar ) -Love Alarm ( Konusu bir telefon uygulamasının insan duygularına neler yapabileceği ) -The King: Eternal Monarch ( Konusu Paralel Evrenler ) Kore dizilerini takip ettiğinizde bu ve benzeri birçok bilim kurgu – fantastik ögeli yayınlara rastlayabilirsiniz. Şimdi Kore dizilerinin topluma yansımasını inceleyelim. Güney Kore OECD verilerine göre 2018’de AR-GE harcamalarına en fazla pay ayıran (%4,6), 600 milyar dolar ile Dünya'nın en fazla ihracat yapan 5. ülkesi oluyor. İşsizlik %4 lerde. KIA, Samsung, LG gibi baya popüler teknolojik ürünleri ile kıtalar arası ihraçlar yapabiliyor. Unutmayalım ki bu ülke bağımsızlığını daha 1945 yılında aldı. Kısa sürede yaralarını sarmış ve Dünya teknoloji rekabetinde hatırı sayılır bir yer kapmıştır.

D​​​İZİ SEKTÖRÜ BİZİ DAHA ÇOK DEĞİŞTİRMEDEN GELİŞMELİ 

Şimdi gelin bizim dizilere bakalım. Elti terörü, görümce terörü, kayınvalide terörü, kadına şiddet, çocuğa şiddet, mafya oyunları... Şimdi bizim dizilerin topluma yansımasına bakalım mı? Yok yok bakmayalım! Çünkü durum ne yazık ki içler acısı! Bu yüzden toplum olarak değişime başlamanın ilk adımının dizi ve film sektörü olduğunu düşünmekteyim hatta düşünmenin de ötesinde buna inancım tam. Eğer dijital çağa ayak uyduramazsak ilerde dijital toplum efendilerinin köleleri oluruz.

Yapay Zeka ve Teknoloji Sizin Eserlerinizi Nereye Taşıyabilir? 

Sizlere desem ki yazmış olduğum bilim kurgu kitaplarının, uluslararası ölçekte ses getirecek şeklinde filmleri yapılacak ve ben en iyi senarist dalında Oscar sahnesinde ödül alacağım. Hayalimi uç bulanlar bir el kaldırsın göreyim. Şimdi durumu bir de şu pencereden anlatayım. Yakın zamanda OpenAI yeni yapay zeka asistanı SORA’yı tanıttı. Sora yüklediğiniz her metni inanılmaz güzel ve yüksek çözünürlüklü videolara çeviriyor. Evet evet yanlış duymadınız, bir metni giriyorsunuz ve yapay zeka en güzel şekilde onu videoya çeviriyor. Peki ben Sora ve benzeri yapay zeka platformlarına kitaplarımı yüklersem kitaplarımın filmlerini en güzel şekilde yapay zekaya yaptıramaz mıyım? Evet gayet rahat yaptırabilirim. Toplumun bu tür sanat eserlerine adaptasyonunun çok rahat olacağını düşünüyorum. Bu süreç devamında Oscar’da dijital film kategorisi diye bir kategori açabilir mi? Açabilir, açmaya da bilir. Diyelim ki açtı. Sanat çevresi torpiline, ciddi prodüksiyon maliyetlerine ihtiyaç duymadan kendi hayal gücümü sosyal medya sayesinde tüm Dünya’ya duyurabilir miyim? Duyurabilirim. Gördüğünüz gibi bunlar çokta uç hayaller değil. Bundan kısa süre önce Dijital Sanatçı tabiri bile yoktu, şunu unutmayalım ki her çağ kendi mesleklerini de beraberinde getirir.

Bilim kurgu ve fantastik kitaplar yazıp, onların filmlerinin yapılması için sarf ettiğim emeği ütopik veya fazla ideolojik bulabilirsiniz. Belki de 80 yaşına geldiğimde hâlâ kitap yazıyor ama istediğim filmlerin yapılmadığına, toplumun bu tür konularda istediğim gibi bir duyarlılığa ulaşamadığına şahit olacağım. Olsun. En azından kendi doğrularım, kendi bakış açım ile iyi anlamda insanlığı geliştirmek ve değiştirmek için bir şeyler denedim diyeceğim. En azından denedim. İzlediğim bir filmde;“ Bir toplum, yaşlı adamların gölgesinde asla oturamayacaklarını bildikleri ağaçları dikmeleriyle gelişir” diyordu. O gölgede hiç oturamayacak olmasam da o ağaçları dikeceğim ve bunun bana verdiği gönül rahatlığı ve bıraktığım eserler ile Dünya ile vedalaşıp yeni yolculuğuma başlayacağım.