Bir süredir sokak hayvanları ile ilgili yasa kamuoyu gündemindeki yerini koruyor, korumalıdır da. Öncelikle bu yasa ve hayvansever ile sevmeyen tartışmalarının fikri altyapısına bakmak doğru olur. Bu tartışmalar ve ayrışma tarihin derinliklerinden gelen konulardan birisidir. Fakat bu tartışmayı hayvan seven sevmeyen tartışması şeklinde değerlendirmek son derece sığ ve yanlış. Konunun özü doğa seven sevmeyen veya doğaya saygı duyanlar, duymayanlar şeklinde ele almak gerekir. Çünkü meselenin özü tamamen doğaya bakış açısıyla ilgilidir. Bu bakış açılarından birisi Antroposentrik anlayış, bir diğeri ise Ekosentrik anlayıştır. Antroposentrik bakış açısı Ortaçağ'ın katı hiristiyan dini görüşün bir uzantısıdır.

Cihat Dundar Sevilen Kalem Aytekin Yazar Ile Sizin Icin Konustu

Bu anlayışa göre doğanın tek hakimi ve yüce varlığı insandır ve insanın doğaya ve doğadaki hiç bir canlı formuna karşı etik sorumluluğu yoktur. Dolayısıyla insan doğayla ilgili istediği gibi tasarrufta bulunabilir. Rönesans ve aydınlanmayla birlikte tarihe gömülen ortaçağ sonrası egemen olan bu görüşe karşı Ekosentrik bakış açısı egemen kılınmış ve insanın doğa yasaları karşısında diğer canlılardan bir üstünlüğü olmadığı ve insanın doğadaki bütün canlı formlarına karşı etik sorumluluğu olduğu ve bu eşitlik doğrultusunda hareket etmesi gerektiği görüşü öne çıkmıştır.

1644249461 Img 20220207 Wa0018Gelişmiş dünyada egemen olan görüş budur. Doğaya ve bütün yaşamlara karşı saygı. Dolayısıyla sokak hayvanlarına dönük bu yasanın tamamen ortaçağ karanlığının bir uzantısı olduğunu belirtmek gerekir. Yasa gerekçelendirilirken sokak hayvanlarının insanlar için bir tehdit olduğu savı tamamen düzmece bir savdır. Davranış Bilimleri açısından saldırganlık insana özgü bir özelliktir ve yaşamın her alanında bunu gösterme potansiyeli taşır. Nitekim günlük yaşamımızda bunlara her gün onlarca kez tanık olmaktayız. Dünya genelinde her yıl yaklaşık bir buçuk milyon insan insanlar tarafından öldürümektedir. Savaşlar buna dahil değildir. Taciz tecavüz, darp, yaralama vs. bunların istatistiği tutulamayacak kadar çoktur. Şiddet terminolojik olarak incelendiğinde hiyerarşik bir özellik taşır ve erkek, kadın, çocuk ve hayvanlar şeklinde bir sıralamaya tabidir. Yani hayvanlar şiddetin öznesi değil bizzat sadece ve sadece mağdurudurlar. Yakılan ormanların içindeki milyonlarca yanarak acılar içinde can veren hayvanları candan saymamak insanlığın utancı ve ayıbıdır. Böyle bir yasanın uygulanması şiddetin kurumsallaştırılması anlamına gelir ki bu da yaşamın her alanında şiddeti meşrulaştırmak ve olağan hale getirerek toplumda yaygınlaşmasına yol açar. Psikopatlığa ve gaddarlığa zemin hazırlar, alan yaratır. Giderek toplumda telafisi mümkün olmayan travmatik sonuçların doğmasına neden olur. Herhangi bir yasa yasa olduğu için meşruiyet kazanmaz, hukuk kurallarının evrensel ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı önemlidir. Zavallı hayvanların üstünden güç devşirmeye kalkmak acizliktir, vicdansızlıktır. Tarih boyunca onların varlığı sayesinde geldiğimiz bu uygarlık seviyesinde şimdi onları yok saymak, soykırıma zemin hazırlamak en hafif deyimle nankörlüktür. Dilerim bir an önce bu ortaçağ uygulamasından vazgeçilir ve çağa, doğaya uygun bir duruş gösterilir. 

YAZAR MELTEM GÜDEMEZOĞLU BAŞARISININ SIRRINI  AÇIKLADI YAZAR MELTEM GÜDEMEZOĞLU BAŞARISININ SIRRINI AÇIKLADI

Aytekin Yazar

Editör: Bizden Bil